Sunday, March 8, 2009

Sıkılma eşiği teoremi

İnsan kendi hayatı söz konusu olduğunda olaylara yeterince objektif bakamıyor ve kendi sorunlarına sistematik çözümler getiremiyor. Belki getirenler GM ceo'su olup 1.5 milyon $ maaş alıyordur orasını bilemem. Şimdi, kişisel bir durumumlarım ilgili yaptığım saçma sapan değerlendirmeleri, bunlarla bağlantılı problemlere getirdiğim dayanaksız çözümleri ve bu çözümlerin hayata geçirilmesi akabinde yaşadığım hüsranı anlatmaya çalışacağım. Bu yazıyı "gurbette iletişim sıkıntıları" başlığı altında görmek isteyenleriniz olabilir; kapımız her türlü başlığa açıktır.

Eski zamanları düşünüyorum; adam gurbete gidiyor, bestekar-şair oluyor, acaip sıkılıyor, bunalıyor. Dil bilmiyor kimse ile konuşamıyor, deliriyor. Bizim almancılar gibi sülalecek gidip, tamamen izole bir sosyal ortamda yaşayan da var, ama bu konumuz değil.
Günümüze geliyorum. Şimdiki gurbetçilerin(her memleketten) çoğu ingilizce biliyor. "İletişim"in sadece yüzeydeki kısmını kullanarak hayatını her türlü devam ettirebiliyor. Şimdi bu ingilizce bilen, çoğunluğu öğrenci olan kalabalığa biraz odaklanmak istiyorum. Bu insanlar aralarında belli bir dil altkümesi oluşturmuş.Sınırlı sayıda kelime, bol bol ("it was like" ), gene sınırlı sayıda konu. O kadar sıkıcı bir dünya ki, o kadar sıkıcı bir small talk geleneği ki. Nefretimi kelimler ile anlatamam. İşte benim problemim de burda başlıyor.
Zaten bundan iki sene evvel mi neydi. Dedim ki kendime:"Bundan sonra yeni arkadaş edinemem herhalde buraya kadarmış." Çünkü birisi ile ilk tanışdığından samimi olmaya kadar geçen, beni kelimelerle ifade edilemeyecek sosyal kabuslara ve acılara gark eden o süreç giderek uzuyor. Tabi buraya gelme planları yaparken, bunları hiç düşünmemiş değerlendirmeye almamıştım. Bütün bunların üstüne bir de enternasyonel öğrenci kültürünün, yüzeysel iletişiminin üzerimde yarattığı kendini soyutlama duygusu eklenince, yanlızlığın tokadını tam suratımın ortasına yedim.

Bu soruna hemen dayanaksız objektiflikten uzak bir çözüm buldum tabi:

"Sıkılma Eşiği Teoremi"
Bu teoreme göre: Yeterince yanlız kalıp sıkılan, akıl sağlığı yeterince sağlam olan biri(ben) belli bir süreden sonra bu duruma alışacak,sosyal iletişimini en aza indirecek ve kendine yeni yeni eğlenceler bulacak, okuldaki performansını maximuma çıkaracaktı. Fazla sosyalleşmenin verdiği zaman azlığı, az sosyalleşmenin verdiği sıkıntı ve karamsarlık gibi engeller kalkacaktı.

Tabi ki yanılmıştım sayın dostlarım. 7 ay geçti sonuç mu? "Nooothiiiing". İnsan ne kadar sıkılırsa sıkılsın bunun sonu yok, bir eşiği yok.

Sosyal bir hayvandır hele benim gibi hiç birşeyin dozunu ayarlayamazsa hayvanoğlu hayvandır.

11 comments:

musluk contasi said...

benden daha iyi iletisebilen biri olarak senin de bu gibi sorunlar yasadigini gormek hissettigim yalnizligi bir nevi azaltti diyebilirim.
bilgisayarim ve hokey sopam en sadik arkadaslarim.
ama sosyal hayat olmayinca ders calisma olayi yalan.
stumble stumble stumble
SIKILDIM SIKILDIM SIKILDIM
uyku uyku uyku
daha cazip geliyo calismaktan.

Deniz Coşkun said...

Ben gençken çok iyi iletişim kurardım. Çünkü sürekli çevrem değişirdi (ilkokulu 4 ayrı okulda okumak vs). Son 3,5 senedir aynı çevreye mensup olduğumu düşünüyorum şimdi (bir de bir hayli dışarıya kapalı bir çevre bu), başkalarının yanında dilim dolanıyor, cümle kuramıyorum, tek tek sözcükler çıkıyor ağzımdan, sonra konuşmaktan vazgeçiyorum, tavana veya tabana bakıyorum. Çok sıkılıyorum. Kendimi evime atmak ve saatlerce oyun oynamak istiyorum.

Deniz Coşkun said...

bu arada ben seni bildiğin izliyorum, ama görünmüyorum orada, neden? Ayarları da değiştirmedim ki.

Deniz Coşkun said...

vay, buldum. bir anda tüm izlediğim blog'ları anonim izliyorum olmuş. Hepsi ama. Düzeltiyorum, hatta utanmayıp sayfama koyuyorum.

arınpaşa said...

"nothing!" kısmında, küçük bir kahkaha attım.

bigbeckenbauer said...

ben bu yüzeysellik konusunda kendime güvenirdim, benim için yüzeysel ilişki kurmak bir nevi baba mesleği çünkü. ama deniz'in söylediği çevreyi daraltma olayı benim de yeteneklerimi köreltmiş, yeni farkediyorum.

samimiyeti ilerletene kadar sıkılmanın yanına bir de insan seçme de eklendi bende. insan beğenmez oldum.

son olarak: oytun, çok komiksin lan. yazdıklarını okurken sürekli sırıtıyorum. hani o başaramayınca yüzünde oluşan ifade gözümün önüne geldi postu okurken. sana karşı inanılmaz bir sempati besledim durduk yere.

Unknown said...

gençler ne dertliymiş böyle. herkes içine kapalı :)

yafrı. istanbula atla gel, seni eğlendirelim.

Unknown said...

iyice tespit adamı olmuşsun...

enola is gay said...

beyin göçüyle gurbetçilik kavramları arasında bi anlaşılamamışlık seziyorum. okumaya devam ediyorum.

Deniz Coşkun said...

iletişim orospusu olmaktansa seçici-geçirgen bir yapıda olmak her zaman iyidir maralcım. hayatındaki malları keşfetme kılavuzuna güven.

yemek buldun ye, salak buldun kaç.

yohiyohiyohiya.

Pea said...

bu small talk olayı hakikaten bir kabus. geçen yıl 2 isveçli ve bir avusturyalıyla aynı evi paylaşma gafletinde bulununca minimum bir samimiyet seviyesi tutturmaya çalıştık sevgilim ve ben o 8 ay boyunca. o kadar sıkılıyorduk ki onlarla vakit geçirmekten (bunda minimum samimiyet mecburiyeti büyük bir etken) bir keresinde arada birlikte yaptığımız film-pizza gecesine bizden çok daha az sıkılgan s.t. olayında aşmış bir arkadaşımızı bile çağırdık. halbusi o kadar tatlı insanlar, eğlenceliler, konuşkanlar, sıcakkanlılar. herneyse, hala görüşüyoruz facebookta filan, arada da istanbula geliyorlar zaten. ama avusturyalıyla görüşmüyoruz, o bayağı zorladı beni galiba okula kayıt olayında. bir gün boyunca sadece çaresiz kalacağını bildiğin için bir yabancıyla karaköy-beşiktaş arasını bir kaç kez yürüyerek gidip gelirsen elbette o insandan nefret edersin.